HARUN SEYRAN


Peynirli Ekmek Kokusu Elazığ'ı İstanbul’a Getirirse

Bazen bir tat, geçmişi bugüne fısıldar.


İstanbul’un göbeğinde bir festival... Kalabalıklar, davetliler, fotoğraf makineleri… Ama fonda bir koku yükseliyor, taş fırında pişmiş peynirli ekmek.

Hayır, bu herhangi bir etkinlik değil. Bu, hatırlama meselesi. Bu, bir şehrin kendi belleğini büyükşehre taşıma çabası. 5. İstcookFest 2025, İstanbul’un lezzet kalabalığına Elazığ’ın vakur mutfağını ekledi bu yıl.

Peki ne oldu?

Orcik şekeri ikram edildi mesela… Ama sadece üzümle ceviz değil o. Anneanneden kalan reçeteler, mahzene gizlenmiş sabır, geçmişin tadı...

Ağın leblebisi verildi... Ağır ağır kavrulmuş; sabah mahmurluğunda içilen çayın yanında çıtırdayan sessiz mutluluk.

Badem şekeri uzatıldı ziyaretçilere... Öyle market tipi değil; incecik kaplanmış, tek tek hazırlanmış, bayramlık özenle.

Ve o peynirli ekmek...
İstanbul’un hiçbir fırınında olmayan, ama İstanbul’da hasretini çekenlerin gözlerini buğulandıran, Harput’un, Baskil’in, Palu’, Sivrice’nin taş duvarlarından sofralara uzanan bir hikâye...

Bunları tattıranlar sıradan şefler değil.
AGAFED’in (Avrasya Gastronomi ve Aşçılar Federasyonu) çatısı altında yıllarca Türkiye’nin önde gelen mutfak ustaları, eski dönemin başaşçıları, Elazığ yemeklerinin tariflerini ezber etmedi; yaşadılar.

Birçok otelin mutfağında Harput köftesi yoğurdular. Birçok festivalde orcik şekerinin inceliğini anlattılar.
Onlar için mutfak, laboratuvar değil; anı kutusuydu.

Bu yıl, AGAFED Başkanı Ahmet Karaman, Elazığ’ı onur konuğu yaparak bu mirasa yakışır bir adım attı.
Ve o adımı tamamlayan bir isim vardı: Elazığ Gatsronomi Kültür ve Turizm Derneğim ve ben Harun Seyran.

Gastro Elazığ 2025 projesiyle, mutfağı sadece sergilemedik…
Onu yaşattık.

İstanbul’a “unutma!” dedik.
Bir kültür ancak hatırlanarak yaşar çünkü.

Ve teşekkürler unutulmadı…
ELFED Başkanı Kazım Gökhan Elgin ve yönetimi, Akgün Otelin Sahibi Vedat Akgün, Nergis Tur Sahibi Ahmet Karakış gibi gönül dostları, sadece destek vermedi, ruh kattı.

Dostlar…

Bir şehir yalnızca yollarıyla, binalarıyla değil; sofrasıyla yaşar.
Ve İstanbul gibi dev bir şehrin kalbinde, taşrayı onurlandırmak büyük bir iştir.

Çünkü bazen bir peynirli ekmek, bir medeniyetin suskun ama köklü çığlığıdır.