Prof. Dr. İsmail Aytaç, Harput’un tarihî ve kültürel zenginliklerini gün yüzüne çıkarmak için önemli projelere öncülük ediyor. Bu röportaj, Harput’un geçmişi ve geleceği hakkında derinlemesine bir bakış sunuyor.
Harput’un tarihî ve kültürel zenginliklerinin gün yüzüne çıkarılması konusunda büyük bir özveriyle çalışan Prof. Dr. İsmail Aytaç ve ekibi, bu alandaki katkılarıyla bölgenin en önemli isimlerinden biri haline geldi. Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmasının yanı sıra, Harput İç Kale Kazıları Başkanlığı görevini üstlenen Aytaç, geçmişin derinliklerinden gelen hikâyeleri günümüze taşımak için önemli projelere öncülük ediyor. Harput’un tarihî dokusunu koruma ve tanıtma misyonuyla hareket eden Aytaç, bölgenin turizm potansiyelini artırmak amacıyla bir dizi yenilikçi projeye imza atıyor. Ayışığı Gazetesi olarak gerçekleştirdiğimiz bu röportaj, Harput’un geçmişi ve geleceği hakkında derinlemesine bir bakış sunuyor.
Röportaj:
Harput’un tarihi ve kültürel zenginlikleri hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Harput, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir bölge. Özellikle Harput Kalesi, yalnızca askeri bir yapı değil, aynı zamanda sosyal, kültürel üretim ve ticari bir merkez olarak da büyük öneme sahip. Kale içerisinde yer alan saray ve diğer yapılar, bölgenin tarihsel derinliğini gözler önüne seriyor. Bu zenginlikleri gün yüzüne çıkarmak için sürdürdüğümüz kazı çalışmalarının yanı sıra restorasyon projeleri de büyük önem taşıyor.
Kazılar sırasında ortaya çıkan buluntular hakkında bilgi verir misiniz?
Harput Kalesi içindeki kazılarda, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylik ve Osmanlı Dönemlerine ait çeşitli tandırlar, yemek tabakları, güveç gibi pişirme kapları ve su kapları gibi buluntular ortaya çıktı. Örneğin, tandır ekmeği yapımında kullanılan tandırlar, 1100’lere kadar uzanıyor. Bu, gastronomi tarihimiz açısından oldukça değerli bir kaynak. Aynı zamanda, Elazığ’ın zengin yemek kültürü de bu tarihî buluntularla bağlantılıdır.
Harput Kalesi'nin restorasyon süreci hakkında neler söylemek istersiniz?
Restorasyon süreci, bölgenin turizm potansiyelini artırmak için büyük önem taşıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Elazığ Valiliği ile iş birliği içerisinde, kale ve çevresindeki alanların modern çatısı için projeler hazırladı. Uygulamaya 2025 yılında geçilecek. Bu sayede, ziyaretçiler kazısı yapılmış sarnıç, zindan, mescit, atölyeler ve dükkanlar gibi alanları gezebilecek ve bölgenin tarihi mirasını daha iyi anlayacak.
Sağlık turizmi konusunda ne gibi projeler geliştirilmekte?
Harput'un sağlık turizmi potansiyeli oldukça yüksek. Ancak bu potansiyelin hayata geçirilmesi için tüm turizm hareketinin tek bir çatı altında profesyonel bir ekip tarafından yönlendirilmesi gerekiyor. Harput Kalesi gibi tarihi merkezlerin sağlık turizmi ile entegre edilmesi, bölgenin tanıtımında büyük bir adım olabilir.
Koordinasyon eksikliğinden bahsettiniz. Bu durumun üstesinden nasıl gelinebilir?
Evet, bu konuda ciddi bir sorun var. Her kurum kendi başına bir şeyler yapıyor ama bu çalışmalar bir bütünlük oluşturmadığı için etkili bir sonuca ulaşmak zorlaşıyor. Bir üst irade ve birlikte çalışma anlayışıyla, bu eksikliklerin giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Basının rolü bu süreçte nasıl bir önem taşıyor?
Basın, doğru bilgi aktarımında kritik bir rol oynuyor. Ancak, yanlış veya eksik bilgiler projelerin ilerlemesini zorlaştırabilir. Bu nedenle, haberlerin iyi araştırılması ve doğru bilgilerle kamuoyuna sunulması gerekiyor.
Son olarak, Harput’un geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi, Harput’un tamamı UNESCO'nun geçici kültür mirası listesine alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığımız, Harput Kalesi’ni “Ören Yeri” statüsüne kabul etti ve yine bakanlığımız, "Geleceğe Miras" projesine Harput’u da dâhil etti. Bunlar önemli aşamalardır. Harput’un tarihi dokusu ve kültürel zenginlikleri, doğru projeler ve iş birlikleri ile Türkiye’nin turizm haritasında hak ettiği yeri bulacaktır. Bizim amacımız, bu mirası koruyarak geleceğe taşımak ve geniş kitlelere tanıtarak turizm yoluyla şehir ekonomisine katkı sağlamaktır. Bu, sadece bir yerel mesele değil, ulusal bir değer olarak ele alınmalıdır.