MEHMET GÜLEÇ


Cemiyetimizdeki Korkutan Boyutttaki Doğru Bilgi Fukaralığı...

Makalemezin başlığındaki “doğru bilgi fukaralığı” tabirini özellikle seçerek yazmak zorunda kaldım.


Makalemezin başlığındaki “doğru bilgi fukaralığı” tabirini özellikle seçerek yazmak zorunda kaldım. Çünkü, “Cehâlet” kelimesini çok sık kullanmak hiç de hoş olmuyor. Fakat maalesef, hâlimiz o kadar harap ki, ne kadar sık kullansak o kadar yeridir.  

Bunun tarihi ve sosyal oluşumunu öyle bir çırpıda dile getirmek o kadar kolay değil. Çünkü, tarihin hiçbir döneminde rahat yüzü görememiş bu aziz Millet, okumuşlarından da hiç vefâ bulamamış ve her fırsatta bir şekilde “AYDIN İHÂNETİ”ne maruz kalmıştır. Binlerce yıl  eskileri izaha gerek yok. Meselâ; İstanbul’un Fethinden itibaren matbaa var olduğu ve Gayri Müslim yurttaşlarımız kullandığı hâlde, İmparatorluğun orta direği ve cefâlı gövdesi, ancak 1728 yılında, yâni ; yaklaşık 300 yıl sonra ancak tanışmıştır. Matbaanın yaygınlaşmasından yaklaşık 100 yıl sonra Ülkemizde gazete yayını başlamış ve ne yazık ki, Milletimizin aile, inanç ve tüm değerlerinin tahrîbâtı bu tarihten itibaren hız kazanmıştır. Zirâ, okumuşlar kitlesi, Türk-İslâm Beldelerini yıkarak ele geçirmek isteyenlerin kültürünün emperyalist etkisi ve hattâ işgâli sonucu, tam da Cengiz Aytmatov’un romanında beyni boşaltıldığı (esir alındığı) için kendine hasretle kuçak açan öz anasını (Nayman Ana'yı) katleden Mankurtlaştırılmış evlâdı durumuna düşürülmüştür.  

Bu durumu izah edecek o kadar çok mîsal var ki, bunu saymaya ne zaman ve ne de mekân kâfî gelir. Düşünüyorum da; bu satırların yazarı fakir, ilkokulda iken öğrendiklerini, eğitim hayatının hiç bir döneminde öğrenemedi. Çünkü, kimse öğretmedi ve zaten öğretemezdi de..,   

İşte bunun içindir ki; günümüz insanının önemli bir bölümü, Batı’dan esen Kültür Emperyaliz-minin kurbanı. 

Öyle ki; baktığını göremeyen, okumayan, düşünmeyen, öğrenme gereği duymayan, sadece dedikodu ile, fısıltı gazetesi ile, inkâr ile, iftira ile, yalan ile yön bulan, görevi millî ve yerli değerlerden yana olanları itibarsızlaştırmak ve kevgire çevirmek olan kiralanmış medya ve satın alınmış kalemlerin ve hattâ ezelî ve ebedî düşmanlarımızın beyni ile hüküm veren, onlarla aynı dili konuşan ve aynı zihniyeti taşıyan mühim bir kitle...    

Netîce itibariyle :      Günümüz Türkiye’sindeki büyük kitlelerin bu feci cehalet çukuruna nasıl düştüğünü, tarih ve sosyoloji bilimleri  ışığında tahlil ederek kendime açıklamaya çalışırken, kime ait olduğunu ve Osmanlıca terkibini an itibariyle hatırlayamadığım şu beyit aklıma geldi (yaklaşık) : 

“Cehaletin bu kadarı kolay kazanılmaz ;     Gayret göstermeden bu kadar cahil olunmaz..” 

Cehâletin İçinde Boğulan Bu Kadar Büyük Bir Kitleyi Yetiştirmeyi   Kim, Ne Zaman ve Nasıl Başardı ?        

Bu müthiş cehaleti elde etmek için gösterilmesi gereken gayretin metodunu doğrusu bir gün herkesin bilmesi ve öğrenmesi gerekir.  

Siz, kitleleri cahil bırakan taraf; ve siz, gönüllü cahil kalan taraf ! Birbirinizle nasıl tanışıp, anlaştınız ? Ya da sormak istiyorum :   Ey fikir, irfan ve vicdan katilleri ! Tarihin en vefalı ve en necip Milletine olan düşmanlığınızın bu denli derinliğinin kaynağı nereden geliyor ?! Bu kadar derin kin ve nefretinizin kaynağı nereden geliyor? Yoksa siz, bu vefalı ve kadirşinas Millet ile aynı geni taşımıyor